Vakıf Yöneticiliği Kültürüne Giriş

Yöneticiler seçimle değişse de zihniyetin ve uygulamaların değişmemesinden, yöneticilik kültürünün tahmin edilenden daha derinlere kök saldığını anlayabiliyoruz.

ERVAB (Ermeni Vakıflar Birliği) toplantı notlarının sosyal medyada ve yazılı basında yayımlanmasının ardından ‘Ermeni Okulların akıbeti’ tartışmaları yeniden canlandı. Kısaca aktarmak gerekirse, 21 Temmuz’da yapılan toplantıya dair ERVAB Başkanı Bedros Şirinoğlu imzasıyla yayımlanan bilgilendirme notunda, halihazırda 17 okulda toplam 2.500 öğrencinin eğitim gördüğü belirtiliyor. Ekonomik gerekçelerle okul sayısının altıya (beş ilk ve ortaokul, bir lise) düşürülmesi öneriliyor. Ayrıca bir meslek lisesi kurulması, öğretmen maaşlarının iyileştirilmesi ve kreşler açılması da tavsiye ediliyor.

20 yılı aşan meslek hayatımda ilk defa duyduğum, toplumun da yabancı olduğu öneriler değil bunlar. Mesleğe başladığım 2000’li yılların başında, Patrik Mesrob Mutafyan’ın sağlığının henüz bozulmadığı dönemde de okul sayısının azaltılması için ciddi girişimlerde bulunulmuştu. Ancak toplumun karşı çıkması ve hayırseverlerin dirayetli duruşuyla o sırada kapanması istenen Topkapı Levon Vartuhyan Okulu kapılarını açık tutup günümüze kadar ulaştı.

Geçen sürede, İstanbul Ermeni toplumunun belkemiği olan vakıfların ekonomik durumu kıyaslanamayacak kadar gelişti. Vakıflar Yasası değiştikten sonra iade edilen gayrimenkuller ve onlardan sağlanan gelirler dışında, atıl olarak duran arsa ve binaların değerlendirilmesiyle de vakıflar kayda değer bir birikime sahip oldu. Dolayısıyla İstanbul Ermeni toplumunun geniş bir kesimi ekonomik gerekçelerle okul sayısının azaltılması fikrine ikna olmuyor. Hal böyle olunca konu bir çözüme kavuşmadığı gibi uzunca bir süre daha toplumun gündemini meşgul edeceğe benziyor.

Yaşlılar, Muhtaçlar ve Yöneticiler

Bilgilendirme notunda başka bir husus var ki, sonsuz ve sonuçsuz tartışmalardan daha fazla önem verilmesi gerekiyor. İlgili bölüm şu şekilde “(Bedros Şirinoğlu)… Ayrıca, ihtiyaç sahibi olan 65 yaş üstü, geliri olmayan, sigortasız, yakını bulunmayan ve demans/alzheimer hastası olmayan kişilere ücretsiz barınma ve tedavi sağlanacağını defalarca belirtmesine rağmen, bugüne kadar hiçbir vakıftan bu konuda geri dönüş alamadığını dile getirdi.”

Ermeni cemaat vakıflarının büyük çoğunluğunun Kilise Vakfı olduğunu ve her kilisede ‘Fakirler Kolu’ bulunduğunu düşünecek olursak, ilk etapta bu listelerde kriterleri taşıyanların kişilerin isimlerinin Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı’na gönderilmiş olması gerekirdi. Bugüne kadar hiçbir vakfın konuyla ilgili dönüş yapmaması üzerine ne düşünmeliyiz? Yaş ortalaması bir hayli yüksek olan İstanbul Ermeni toplumunda söz konusu kriterleri taşıyan bir kişinin bile bulunmadığını mı varsaymalıyız? Yoksa vakıf yöneticilerinin zaman bulup sorumlu oldukları bölgede böyle kişiler olup olmadığını araştırmadıklarını mı?

Yapılacak iş çok zor olmasa gerek. Son vakıflar seçiminde güncellenen ve dijital ortama aktarılan seçmen listeleri taranarak 65 yaş üstü kişiler belirlenebilir. Kendileriyle veya yakınlarıyla iletişime geçilerek durumları hakkında bilgi edinilebilir. Muhtemelen Türkiye Ermeni Patrikliği ve ERVAB bu verilere sahiptir. O halde, acilen destek verilmesi gereken insanlar için vakıflardan gelmeyen cevabı beklemeye ne gerek var?

Bir yandan kriterleri de sorgulamak gerekir. Tek bir emekli maaşıyla geçinmeye çalışan yaşlı çiftler ne olacak? Kimsesiz, gelirsiz, evsiz genç kadınlar Fakirler Kolu’ndan aldıları cüzi desteklerle nasıl yaşayacak? Ya da çocuk yaşta yetim kalmış, akrabalarının sırt çevirdiği, yaşadığı evin bir anda satıldığını öğrenip sokakta yaşamaya başlayan 35 yaşındaki işsiz bir gence hangi kurumumuz el uzatacak..? Belirlenen kriterlere uygun bir dönüş olmadığına göre kriterlerin kapsamı genişletilip daha fazla insana yardım ulaştırmada bir engel var mı?

Yöneticilerin görevi nedir?

Vakıf yöneticiliğinin temelinde gönüllük yatıyor ve göreve gelen yöneticiler çok ciddi sorumluluklar üstleniyor. Biz onların emeklerinin ve çabalarının fakındayız. Ancak yöneticiler, 20 küsür yıldır devam eden okul tartışmasında olduğu gibi, kısıtlı mesailerini sonu gelmeyen kurumsal ve toplumsal tartışmalara harcıyor ve bu tartışmaların içinde kayboluyorlar.

Yardıma muhtaç yaşlılar için bir dönüş yapılmamış olması da duyarsızlıklarından değil, yöneticilerin yanlış konulara öncelik vermesinden kaynaklanıyor. Ve bu durum o kadar uzun zamandır devam ediyor ki artık ‘yöneticilik kültürü’ olarak kurumlara yerleşmiş vaziyette. Oysa her vakfın önceliği ‘insan’ olmalı. Vakıflarımızın muhtaçlara yardım etmek için kurulduğu unutulmamalı ve yasal zorunlulukların dışında kriter konulmadan yardıma muhtaç herkese destek olunması vakıfların önceliği olmalıdır.

ERVAB bilgilendirme notu vasıtasıyla vakıf yöneticiliği dünyasına adım atmış olduk. Yöneticiler seçimle değişse de zihniyetin ve uygulamaların değişmemesinden, yöneticilik kültürünün tahmin edilenden daha derinlere kök saldığını anlayabiliyoruz. Farklı konular işlemeyi düşündüğüm bu köşede zaman zaman bu kültürü anlatmaya devam edeceğim…

Paylaş